Eskiden çocukların depresyona girmediği sanılırdı. Rene Spitz adlı, psikanalist, 1940'larda annelerinden ayrılıp hastaneye yatmak zorunda kalan bir yaş altı bebekleri inceledi. Bu bebeklerin fiziksel ve duygusal durumlarında ciddi kötüleşmeler oluyordu. Bebeklerde önce sürekli bir hoşnutsuzluk ve üzgünlük durumu ortaya çıkıyor, birkaç ay içinde acı çektikleri açıkça gözlenebiliyor, sonra da içlerine kapalı, insanlara tepki vermeyen, neşesiz çocuklar haline geliyorlardı. Spitz' e göre bu çocukları depresyona sokan en önemli sebep, kendisiyle sıcak ve yakın bir ilişki kuracakları, bağlanacakları bir bakıcının yokluğuydu, çünkü hastane ortamında bu mümkün değildi. Beş ay süreyle bağlanacakları bir insandan uzak kalan bebeklerin büyümesi duruyor, kiloları azalıyordu. Spitz' in çalışmalarından beri depresyon, çocuk ve ergen tıbbının önemli konularından biridir
Çocuk ve Ergen Depresyonu, Yetişkin Depresyonuna Göre Farklı mıdır?
Aslında depresyonun temel özellikleri bütün yaşlarda aynıdır. Bunlar yeme alışkanlıklarında değişme, uyku problemleri, kolayca ağlama, değersiz hissetme, duygu dalgalanmaları şeklinde sıralanabilir. Ancak bazı yaşlarda bazı belirtiler daha sık görülür.
Mesela yetişkin depresyonunda çok yaygın biçimde ortaya çıkan hayattan zevk almama ve durgunluk belirtileri, çocukluk depresyonunda o kadar belirgin biçimde görülmez. Aksine depresyondaki bazı çocuklar genel ritimlerinin aksine daha hareketli, huzursuz ve ajite olabilirler, durdurulması güç öfke veya ağlama nöbetleri geçirebilirler. Buda çocukluk depresyonun anlaşılmasını ve ailenin durumu fark etmesini zorlaştırabilir. Çocuk tehlikeli şeylerle oynama (ateş, bıçak gibi), yükseklerden sarkma gibi kendine zarar verme riski olan hareketlerde bulunabilir. Çocuklarda işitme halüsinasyonları (kulağa ses gelmesi) ve bedensel şikâyetler, ergenlerde hezeyan (mantıksız düşünceler) ve durgunluk belirtileri yetişkinlerden daha sık görülür.
Çocuk ve Ergenlerde Depresyon Sık Görülür mü?
Depresyon görülme sıklığı okul öncesi çocuklarda binde 3, okul çağındaki çocuklarda ergenliğe kadar binde 4 ila 30, ergenlerde binde 4 ila 64'tür. Distimik bozukluk ise (yani hafif şiddette ama en az iki yıl süren depresyon) okul çağındaki çocuklarda binde 6 ila 17, ergenlerde binde 16 ila 80 oranında görülür. İki uçlu mizaç bozukluğunda (manik depresif hastalık) bu oran, okul çağındaki çocuklarda binde 2 ila 4, ergenlerde binde 10 olarak tespit edilmiştir. Küçük çocuklarda depresyon sık görülmemekle birlikte, yaş ilerledikçe yetişkin oranlarına yaklaşmaktadır.
Çocuk ve Ergende İntihar
İntihar düşüncelerine her yaşta eşit sıklıkta rastlanır. Son yıllarda çocuk ve ergen intiharlarında artış olduğu gözlenmektedir. İntihar; 10 ila 15 yaş arasındaki çocuklarda dördüncü, 15-25 yaş grubunda üçüncü sırada yer alan ölüm sebebidir.
Çocuklarda ve küçük ergenlerde intihar teşebbüslerine oldukça nadir rastlanır ve depresyondan çok aile ve akranlarla ilişkilerde yaşanan sorunların intiharı tetiklediği düşünülür. Büyük ergenlerde de aile ve akranlarla yaşanan çatışmalar önemini sürdürmekle beraber, depresyonun intihara yol açma riski artar.
İntihara bağlı ölümler, yıl başına, 5-9 yaş arası erkeklerde 2.5 milyonda 1, 10-14 yaş arası erkeklerde 100 binde 2.4, 15-19 yaş arası erkeklerde 100 binde 18.25' tir. Aynı oranlar, yıl başına, 5-9 yaş ara kızlarda 0, 10-14 yaş arası kızlarda 100 inde 0.96. 15-19 yaş arası kızlarda 100 binde 3.48' dir. Erkek çocuk ve ergenlerde intihara bağlı ölüm vakalarının çok daha sık olduğu görülmektedir. Ama ölümle sonuçlanmayan intihar girişimleri, kızlarda en az 3 kat daha fazladır. Yetişkinlerde de aynı durum söz konusudur.
İntihara bağlı ölümler daha çok erkekler arasında görülmekle birlikte, depresyonun kızlarda mı erkeklerde mi daha sık ortaya çıktığı henüz anlaşılabilmiş değildir. Çünkü yapılan araştırmaların bazılarına göre, depresyon görülme sıklığı kızlarda ve erkeklerde eşittir; buna mukabil, bazı araştırmalarda erkeklerin bazı araştırmalarda da kızların daha çok depresyona girdiği tespit edilmiştir. Erişkinlikte kadınlar, erkeklere oranla depresyona 1.52 kat daha yatkındırlar. Çocuklarda durumun, en azından bu ölçüde kızlar aleyhine olmadığı söylenebilir.
"İntihar bulaşıcı mıdır? Ergenler, intihar davranışını taklit ederler mi? Gerçek bir intihar hikayesi gazeteleri ve televizyonları çok meşgul ettiğinde veya popüler bir film, intiharı gündeme getirdiğinde, gençlerde intihara teşebbüs oranı artar mı? İntihar eden bir gencin arkadaşları arasında, okulunda, sosyal çevresinde başka gençler de onun peşinden gider mi?"
Bu gibi olayların ardından intihar teşebbüslerinde kısa süren bir artış olduğu, ama bu artışın uzun vadede sürmediği gözlenmiştir. İntihar eden bir gencin çevresinde onu taklit edip kendini öldürenlerin yakın arkadaşlarından ziyade, intihara yatkın gençler (genellikle daha önce girişimde bulunmuş olanlar) olduğu da dikkat çeker.
Çocuk ve Ergen Depresyonunun Sebepleri
Yetişkinleri depresyona sokan biyolojik ve psikolojik sebepler, çocuklar ve ergenler üzerinde de etkilidir. Serotonin diğer bazı maddelerin eksikliği, depresyonun en iyi bilinen biyolojik sebebidir. İrsiyet faktörü de çocuk ve ergen depresyonunun ortaya çıkışında rol oynar. Bazı düşünce tarzları da çocukları ve ergenleri depresyona yatkın kılar:
- Olayların sadece olumsuz yanlarını görme eğilimi,
- Sorunları çözümsüz olarak algılama,
- Mükemmeliyetçilik,
- Ümitsizlik,
- Kendini yetersiz görme ve beğenmeme gibi.
Ebeveynlerden birinin depresyonda olduğu bir ailede, çocuk genellikle ilgisiz ve huzursuzdur; kendisine kötü muamele eden anne veya babayla karşı karşıyadır. Bu da ebeveyn-çocuk ilişkilerinde çatışmaya, çocuklarda kendine güvensizliğe, karamsarlığa ve mutsuzluğa yol açar. Eşler arasındaki anlaşmazlık da ailede çocuğun depresyona girmesine sebep olabilir. Aile içi anlaşmazlıklar, ergenleri en çok intihara götüren etkendir.
Aileden birinin başına gelen üzücü bir olayın diğer aile üyeleri tarafından paylaşılmaması, dolayısıyla kişinin üzüntüsünü tek başına yaşamak zorunda kalması depresyonu tetikleyebilir. Bütün aileyi etkileyen olaylar, her üye tarafından paylaşıldığı için, depresyonu o nispette tetiklemez.
Ebeveynlerin boşanması veya aileden birinin ölümü de depresyon sebeplerindendir. Aileden birinin intihar etmesi, çocukta depresyon riskini üç kat arttırır. Çocuk ölene ne kadar yakın idiyse, depresyona girme riski de o kadar yüksektir.
Dayak yiyen, sürekli kendisine bağırılan, cinsel tacize uğrayan çocuklarda depresyon görülme tehlikesi oldukça yüksektir. Fiziksel ve cinsel taciz kadar kötü olan, ama tacizcinin farkına varmadığı bir suistimal türü de duygusal tacizdir. Çocuğu sözle tehdit ediyorsanız, küçük düşürüyorsanız, ağır birimde veya sürekli eleştiriyorsanız, günah keçisi haline getiriyorsanız, aşırı düzeyde denetliyorsanız, 'ideal çocuğa' ulaşmak niyetiyle kendi tercihleri dışında seçimlere zorluyorsanız, onunla alay ediyorsanız, reddedici veya düşmanca davranıyorsanız çocuğa duygusal tacizde bulunuyorsunuz demektir.
Bir çocuğun başına gelebilecek en kötü olaylardan biri de ihmaldir. İhmal üçe ayrılabilir: Fiziksel ihmal, duygusal ihmal ve eğitimle ilgili ihmal.
Çocuğun tıbbi bakımının yapılmaması veya geciktirilmesi, terk edilmesi, evden kovulması, uzun süre başkalarının yanında bırakılması, bakımından kaçınmak amacıyla sık sık kaldığı yerin değiştirilmesi, uzun süreler yalnız başına bırakılması, tehlikelere maruz bırakılması ya da evdeki tehlikelerden korunmaması, güvenliğine dikkat edilmemesi, beslenme/giyim/temizliğinin yeteri kadar sağlanmaması fiziksel ihmal kapsamına girer.
Çocuk tekrar tekrar okuldan kaçtığı halde ebeveynin müdahale etmemesi, çocuğun yaşı geldiği halde uygun okullara kaydedilmemesi, uzun süre okuldan uzak kalmasına (yani devamsızlığına) göz yumulması, uygun olmayan sebeplerle (kardeşlerine bakma, işe gönderilme gibi) uzun süre okula gönderilmemesi, özel eğitime ihtiyaç duyduğu (sorunlu çocuklarda) halde bunun sağlanmaması eğitime ilişkin ihmalin örnekleridir.
Ebeveynin çocuğa yeterli düzeyde ilgi ve sevgi göstermemesi, eşlerden birinin çocuğu kötüye kullanmasına göz yumulması, çocuğun alkol veya madde kullanmasına izin verilmesi de duygusal ihmal örnekleridir.
Bir defa depresyona girmiş olan çocuğun hayatının kalan kısmında da depresyona girme ihtimali yüksektir. Çünkü tıpkı yaranın ciltte bıraktığı gibi depresyon da insan ruhunda iz bıakabilir. Bir defa geçirilmiş depresyon, çocuğun kendine güvenini azaltabilir, hayata bakışını karamsarlaştırabilir, üzücü olaylara karşı duyarlılığını arttırabilir.
Tabii afetler ve kazalar insanın hem bedeninde hem ruhunda derin yaralar açar. Fakat insanı en çok inciten, başka bir insan eliyle açılan yaralardır. Dayanılması en güç olan durum ise, kötü muamele gören kişinin 'bağımlı' konumda olduğu ilişkilerde yaşanır. Çocuk-ebeveyn ilişkisi, tek tarafın bağımlı olduğu ilişkiye tipik örnektir. Ebeveynin çocuğa kötü davrandığı durumlarda işin en hazin tarafı, çocuğun karşı taraftan sevgi beklemesidir.
Çocuk ve Ergen Depresyonunun Belirtileri
Depresyonun temel belirtileri bütün yaşlarda aynıdır. Ancak bazı yaşlarda bazı belirtiler daha sık veya daha seyrek görülür.
Depresif çocuklar kendilerini üzüntülü hissettiklerini, canlarının sıkıldığını söyleyebilirler. Ancak çocuklar, yerişkinler kadar üzgün görünmeyebilirler. Depresyondaki çocuklar ve ergenler üzgünden çok huzursuz görünürler.
Birden depresyona giren çocuklar hemen fark edilir. Çünkü ruh durumlarında, davranışlarında, çevreyle ilişkilerinde, okul başarılarında ani bir bozulma görülür. Ama yavaş yavaş depresyona girmiş ve uzun süredir depresyonda olan çocuklarda bozulma, sinsi bir seyir takip edeceğinden, ortaya çıkan anormal tavır ve davranışlar, çocuğun huyunun kötü ve becerilerinin yetersiz düşük olmasına bağlanabilir.
Suçluluk duyguları, ümitsizlik ve gelecek kaygıları gibi belirtiler çocuklardan çok ergenlerde dikkat çeker. Yaş ilerledikçe hayattan zevk almama, hezeyanlar (mantık dışı düşünceler), zihinsel ve bedensel durgunluk, uyku fazlalığı daha sık görülür.
Çocuk depresyonunda bedensel yakınmalar (baş ağrısı, karın ağrısı, mide bulantısı, kusma gibi) sık ortaya çıkar. Bilhassa depresyona giren küçük çocukların hemen hepsinde bedensel yakınmalar görülür. Büyük çocuklar ve ergenler bedensel şikayetlerden daha az yakınırlar. Yaş ilerledikçe seyrekleşen diğer şikâyetler, işitme halüsinasyonları (kulağa ses gelmesi), üzgün görüntü ve özsaygıda düşüklüktür.
İntihar düşünceleri, konsantre olamama, mutsuzluk ve uykusuzluk hemen her yaşta dikkat çeken depresyon belirtileridir. İntihar düşünceleri her yaşta görülmekle birlikte, intihar girişimleri ve intihara bağlı ölümler hemen hemen sadece ergenlerde ortaya çıkar (yani ergenlik öncesi dönemdeki çocuklarda çok seyrek görülür).
Erişkin depresyonunda kilo kaybı sık rastlanan bir depresyon belirtisidir. Çocuk ve ergenlerde kilo kaybından çok, yaşa göre beklenen kilonun alınıp alınamadığı üzerinde durulmalıdır.
Okul öncesi dönemde olup depresyona giren çocuklarda gülmeme, oyunlara ve bütün faaliyetlere ilgisizlik belirtileri dikkat çeker. Bu çocuklar kolayca ağlarlar, hemen huzursuzlanırlar. Saldırgandırlar; kendilerine, başkalarına ve eşyaya zarar verirler.
Okul çağındaki bir çocuğun ders başarısında ani bir düşüş varsa ve çocuk akranlarından uzaklaşma eğilimindeyse akla hemen depresyon gelmelidir. Bu çocuklarda huzursuzluk, kavgacılık, münakaşaya yatkınlık gibi belirtiler de olabilir. Okula gitmeyi reddedebilirler. Sıkıntılı, kaygılı, gergin, endişeli olabilirler.
Depresyon geçiren çocukların iyileşme süreleri nedir ?
Hastalığın ortalama süresi depresyon geçiren çocuklarda 32 ay, distimik bozukluk (hafif şiddette, ama uzun süren depresyon) yaşayan çocuklarda ise 3 yıldır. Depresyon teşhisi konan ergenlik öncesi çocukların %92' si 18 ayda, distimik bozukluk teşhisi konan ergenlik öncesi çocukların %89' u 6 yılda iyileşir. Görüldüğü gibi, çocuklarda depresyon kısa sürede iyileşmeyen, hayatın önemli yıllarında ciddi kayıplara yol açan bir hastalıktır. Hastalık ne kadar küçük yaşta başlamışsa, iyileşme de o kadar uzun sürer
Depresyon geçiren çocukların %72' sinde hastalık tekrarlar. Tekrarlama riskinin en yüksek olduğu dönem, iyileştikten sonraki ilk bir yıldır.
Çocuk ve ergen depresyonunda en büyük risklerden biri, ileride 'iki uçlu mizaç bozukluğu' (yani manik depresif hastalık) gelişme riskinin yüksek olmasıdır. Şiddetli depresyon geçiren ergenlik öncesi çocukların üçte birinde, 2 ila 5 yıl içinde bir mani atağı ortaya çıkar. Ergenlerde de risk oranı buna yakındır. Halbuki depresyon geçiren erişkinlerde mani gelişme riski %5 ila 18 arasındadır
İki uçlu mizaç bozukluğu, depresyonla karşılaştırıldığında, daha ciddi bir hastalıktır: Tekrarlama, hastaneye yatış ve intihar tehlikesi çok daha yüksektir. Üstelik erken yaşta başlayan iki uçlu mizaç bozukluğunun seyri genellikle kötüdür.
Çocuk ve ergenlerde depresyonun başka bir sonucu da, sosyal beceri kaybı ve kişinin kendisini tecrit edilmiş gibi algılamasıdır. Bu çocuklar sigara ve madde kullanımına da yatkındırlar.
Bir araştırmada depresyona giren çocuklar 36 hafta boyunca takip edilmiştir. 36 haftanın sonunda çocukların yarısının depresyondan çıktığı, diğer yansının ise hâlâ depresyonda olduğu görülmüştür. Hâlâ depresyonda olanların %73' ü bu 36 hafta boyunca depresyondan hiç çıkamamış, %27' si ise önce düzelip sonra tekrar bozulmuştur.
Çocuk ve ergen depresyonu iyileşebilen, ama bazen de uzun süren, tekrarlayan, daha ciddi hastalıklara dönüşebilen, intiharla sonuçlanabilen bir hastalıktır. Ebeveynlerin ve öğretmenlerin küçüklerdeki davranış değişikliklerinden şüphelenmeleri, okullardaki rehber öğretmenlerin bilgilerinden azami derecede yararlanmaları çocuk ve ergen psikiyatrisine gitmekten çekinmemeleri, tedaviyi iyi yaptırmaları gerekir.
Çocuk ve Ergen Depresyonunun Tedavisi
Psikoterapi
Çocuk ve ergenlerde ilaç kullanma şansımız daha az olduğu için psikoterapi büyük önem taşır. Tedavi sürecinde, bu yaş grubundaki kişilere özellikle olumsuz düşüncelerini fark edip değiştirme becerileri kazandırılır, ümitsizlik duyguları giderilir, problemlerini nasıl çözecekleri öğretilir. Kendilerine güvenleri arttırılır, yeterlilik duygusu kazandırılır, toplum içinde daha iyi olmalarını sağlayacak yöntemler üzerinde durulur.
Çocuk ve ergen depresyonlarında aileyle ve akranlarla yaşanan sorunlar genellikle büyük önem taşıdığı için, hastanın başka insanlarla ilişkilerinin düzeltilmesi önemlidir. Dolayısıyla çocuk veya ergen, iletişim becerileri konusunda eğitilir. Anne babayla da mutlaka görüşülüp onların da tedaviye aktif biçimde katılmaları sağlanır. Öğretmenle temas kurulur, onun da görüşü alınır ve kendisine önerilerde bulunulur.
Depresyonun tedavisi için genellikle 6 ila 20 seans gerekir. Problemler kronikleşmişse ve çözümü de zorsa, elbette psikoterapinin süresi uzar.
İlaç Tedavisi
Çoğu insan çocuklarda sinir ilacı kullanılmasına karşı önyargılı olsa da günümüzde pek çok antidepresan ilaç rahatlıkla kullanılabilmektedir.
Günümüzde kullanılan birçok antidepresan bağımlılık yapmaz. Beyne veya çocuğun gelişimine zarar vermez. "Çocuğa antidepresan verilir mi?" sorusunun "Çocuğa antibiyotik verilir mi?" veya "Çocuğa ağrı kesici verilir mi?" sorusundan farkı yoktur. Çocuğa verilebilecek antibiyotik vardır, verilmeyecek antibiyotik vardır. Aynı şekilde çocuğa verilebilecek antidepresan vardır, verilmeyecek antidepresan vardır. Hamilelerde, emzirenlerde, yaşlılarda ve çocuklarda bütün ilaçlar ihtiyatla kullanılmalıdır.
Eski antidepresanlar kalp ritmini bozabiliyordu. Bu yüzden, 15-20 yıl öncesine kadar çocuklara çok mecbur kalınmadıkça depresyon ilacı verilmezdi. Ancak 1990' larda geliştirilen çok sayıda ilaç, milyonlarca çocukta başarıyla kullanıldı ve bu ilaçların emniyetli oldukları ispat edildi.
Elektroşok tedavisi çocuklarda hiç kullanılmaz.
Ancak hastalık çok ağır düzeydeyse ve başka tedavi yöntemleriyle düzelmediyse ergenlerde uygulanabilir ve faydalı da olur.
Cinayet İşleyen Ergenler
Ergenlerin birbirlerini veya yetişkinleri öldürdükleri haberleriyle maalesef çok karşılaşır olduk. Amerika'da 1990' larda okul bahçelerinde 200' ün üstünde cinayet işlendi. Bu cinayetlere bazen birden fazla kişi kurban gitti.
Ergen cinayetleri önceleri çete savaşlarına, para kavgalarına veya kız-erkek meselelerine bağlanıyordu. Son yıllardaysa olayın psikolojik boyutu ön plana çıktı: Katil ergenler acımasız alaylara, sataşmalara maruz kalmışlardı ve intikam için birilerini öldürüyorlardı. Bazıları ise şiddete, yok etmeye takıntılıydılar, kafalarında saldırı senaryoları yazıp duruyorlardı.
Cinayet işleyen ergenler tek bir kategoride toplanamasa da bazı ortak özellikler dikkat çeker: Çoğunun uzun süredir devam eden bir derdi vardır (bazılarında bu dert depresyondur). Birçoğu toplumdan tecrit olmuş, yalnız, arkadaşsız gençlerdir. Şiddet karşısında adeta büyülenir, kendilerinden geçerler. Akranları tarafından her gün alay edilen, aşağılanan, adeta manevi işkenceye maruz kalan ve reddedilenlerin sayısı da az değildir. Kimileri yoğun ailevi problemler yaşarlar.
Genellikle cinayet işleyebileceklerini anne babalarına, akranlarına veya öğretmenlerine bir biçimde ifade ederler. Bunların ekserisi ateşli silahlara kolayca ulaşabilen (mesela evlerinde tüfek veya tabanca bulunan) ve iyi silah kullanabilen gençlerdir. Cinayetten bir gün veya birkaç hafta önce çevrelerine vukuat çıkacağını söyleyenler, arkadaşlarını "Falanca gün okula gitmeyin" diye uyaranlar vardır. Şiddeti tasvir eden şiirler ve kompozisyonlar yazanlara, gazete kupürlerini toplayanlara da rastlanır.
DOÇ. DR. ADNAN ÇOBAN
PSİKİYATRİST-PSİKOTERAPİST
Depresyon hakkında bilgi almak isterseniz eğer ki; İlgili linke tıklayabilirsiniz.
Tik Bozuklukları
Tikler, istem dışı belirli kas gruplarında meydana gelen, yineleyici, ...
İstismar ve Travma
Cinsel istismar genel tanımıyla bir kişinin kendi isteği dışında cinse...
Aşırı Çekingenlik ve Sosyal Fobi
Aşırı çekingenlik çoğu çocukta ve bazı erişkinlerde rastlanılan bir du...