Hamilelikte Görülebilen Sorunlar
Gebelik ve doğum, gelecek nesilleri sürdürme açısından insan hayatındaki en doğal içgüdülerden biridir. Hamilelik 40 hafta süren ve 3 adet 3 aylık periyodu kapsayan bir süreçtir. Hamilelik sırasında kişide belirgin oranda biyolojik, fizyolojik ve ruhsal değişiklikler gözlemlenir. Bu süreçler, kadının hamileliğe adaptasyon süreçleridir.
3 Aylık Periyotlarda Görülen Ruhsal Değişimler
İlk 3 Aylık Periyot
Bu dönemde kişi belki kendinin de fark edemeyeceği belirgin değişiklikler yaşar. Kadın, ilk üç aylık dönemde aşırı düzeyde bebeğini kaybetme kaygısı yaşar. Kişi aynı zamanda artık yeni bir kişinin daha sorumluluğunu alacağından dolayı olgunluk kaygıları yaşayabilir. Özellikle genç anneler veya beklenmeyen hamileliklerde bu dönem daha fazla kaygıya yol açabilir.
İkinci 3 Aylık Periyot
İlk dönemin stresi ve kaygısını atlatan anne, ikinci dönemin duygusal değişikliklerini yaşamaya başlar. Bu dönemde yaşadıkları değişimler ilk döneme göre daha az yoğundur. Vücutta beliren fizyolojik değişimlerden dolayı kadın artık kendinin farkına varmaya başlar. Alınan kilolar kişiyi strese sokabilir hatta beğenilme kaygısı olan kadınları endişeye sokabilir ve kendine olan saygıda azalmalar görülebilir. Bu dönemde annelik duyguları daha da belirginleşir ve kadın çevresindeki tüm uyaranlara karşı aşırı duygusal hale gelir.
Üçüncü 3 aylık periyot
Bu dönemde kişinin daha önceki dönemlerde yaşadığı fiziksel değişimlere karşı hisleri ve bebek kaybı ile ilgili olan kaygılarında azalmalar görülür. Kişi bu dönemde doğum yaklaştıkça doğumun kendisi ile ilgili yeni endişeler geliştirmeye başlar. Yeni doğacak olan bebeğin sorumluluğu anneyi daha çok endişeye sokar. Hem anne hem baba nasıl bir disiplin uygulayacakları konusunda stres yaşayabilirler.
Hamilelikte Stres
Hamilelik kadının neredeyse tamamen başka bir yaşama adım atmasıdır. Bundan sonra artacak sorumluluklar kişiyi strese sokabilir. Kişi bu süreçte hem bebeği hem kendi hem de evliliği hakkında endişeler duymaya başlayabilir. Bu sebeple kişinin bu dönemde sosyal ve kişisel hayatı büyük ölçüde etkilenir.
Kişi, bu dönemde annelikle ilgili kaygılar duymaya başlar. Mükemmel bir anne olmalıyım, hata yapmamalıyım, çocuğum herkesten zeki ve sağlıklı olmalı gibi düşünceler geliştirir. Bu tür kaygılarından dolayı kendini değersiz ve yetersiz görmeye başlayabilir. Sürekli olumsuz düşünmekten uykuları kaçabilir, yeme düzeni bozulabilir. Aşırı kaygı düzeyi, kişiler arasındaki iletişimin (özellikle eşler arasında) bozulmasına yol açabilir.
Hamilelikte Depresyon
Hamilelikte yeni bir hayata adaptasyon çabasından doğan stres kişiyi huzursuz ve mutsuz hale getirebilir. Yapılan çalışmalara göre, hamileliğin kendisi depresyona yol açmaz, aksine genetik yatkınlığı olan kadınlarda depresyonu tetikleyebilir. Bu dönemde normalde bulunan hormon seviyelerinden çok değişen hormon seviyeleri depresyonun oluşumuna sebebiyet verebilir. Bu süreçte annelerde mutsuzluk, alınganlık, kaygı, stres ve takıntılar gözlenebilir. Anne ya çocuğuma zarar verirsem, ya bana bir şey olursa gibi düşünceleri takıntı haline getirebilir. Anne aynı zamanda kendi hayatı ile de ilgili kaygılar yaşamaya başlayabilir. Çalışan anneler kariyerleri ile ilgili büyük ölçüde endişe duymaya başlayabilirler. Bir çocuğa sahip olmanın hayatlarındaki birçok şeyin sonu olduğunu düşünebilirler.
Hamilelikte Kadının Beden Algısı
Hamilelik sırasında vücudun her yerinde fizyolojik değişimler meydana gelir. Göğüsler emzirmeye hazırlamak amaçlı büyürler, karın genişler ve vücudun belli bölgelerinde çatlaklar oluşur. Bu dönemde kilo alımı en büyük sorunlardan biridir. Kilo alımının yanı sıra vücut su toplar ve ödem yapar. Kişi, bu fiziksel değişimlerden dolayı bedeni ve görünüşü ile ilgili ciddi kaygı yaşar. Artık çekici olmadığını, beğenilmeyeceğini düşünür. Kendi kişisel bakımından vazgeçebilir ve özgüveninde azalma görülebilir. Bu dönemde eşlerin desteği kadının kendi algısı açısından büyük önem taşır.
Hamilelikte İletişim ve Cinsellik
Normal bir hamilelik sürecinde istifra etme döneminin bittiği 5. ve 8. hafta dönemlerinde kadınlarda cinsel istek artar. Fakat kadın eğer kendini fiziki açıdan rahatsız hissediyor, kimsenin kendisini beğenmeyeceği artık çekici olmadığı yönünde düşünceler geliştiriyor ise cinsel istekte azalma görülebilir. Kendini değersiz hissetmesi ve bu sebeple kendi kişisel bakımlarını aksatması kişinin eşini de etkiler.
Gebeliğin son 3 ayında ise kadında cinsel istek açısından azalmalar görülür. Aynı zamanda erkeklerde de cinsel isteksizlik başlayabilir. Erkekler gebe kişiyi uygun olmayan bir cinsel arzu objesi olarak görmeye başlayabilirler. Bu dönemde eşlerin kadınların fiziklerinden çok onlara duydukları sevgilerini göstermeleri son derece önemlidir. Hormonal ve fiziki değişimden etkilenen kadın erkeğin kendisine olan sevgisinin fiziki boyutta olmadığını görmek ister.
Hamilelik döneminde ayrıca eşler arası iletişimin bozulması da muhtemeldir. Anne, bebeğini daha yakından tanımaya ve onunla yakınlaşmaya başlar. Arkadaş ve aile çevresi de hem anneye hem bebeğe çok fazla ilgi gösterdiklerinden bu durumda erkek kendini saf dışı bırakılmış hissedebilir. Ayrıca kadın iletişime geçse bile konuştuğu konular genellikle yeni doğacak bebeğini kapsayan konular olur. Bu dönemde hamileliğe erkeği de dâhil etmek, gelecek konusunda beraber planlar yapmak, bebek dışında konular da paylaşmak son derece önemlidir.
Ergenlik Döneminde Hamilelik
Eski çağlara oranla günümüzde tutucu ailelerin sayısı düşmekte, muhafazakâr düşünceler yumuşamaktadır. Gelişen teknoloji ile de tanışan gençler, ergenlik dönemlerinde yaşadıkları cinsel arzuları bu yolla bastırma eğilimine girerler. Daha tutucu ailelerin çocukları arzularını genellikle internet üzerinden veya gizli gidermeye çalışırlar. Daha serbest ailelerin çocukları ise, daha çok genç yaşlarda cinsel deneyim yaşamaya başlarlar. Bu dönemde cinsel açıdan aşırı merak ve arzu gençleri yanlış ve sorumsuz birleşmeler yaşamaya itebilir. Son zamanlarda bu sorumsuzluktan doğan sorunlardan ötürü çoğu okullarda hem ailelere hem de gençlere yönelik cinsel eğitimler verilmeye başlanmıştır.
Erken yaşlarda gebe kalmak hem anne için hem de bebek için birçok yönden sağlıksızdır. İlk olarak anne genç yaşta hamile kaldığından ciddi derecede ruhsal sorunlar yaşayabilir. Daha bir kariyer planı bile oluşturmamış ergen, birden anne olmanın tüm sorumluluklarıyla karşı karşıya kalır ve ciddi boyutta endişe yaşar.
Ruhsal boyut dışında genç yaşta hamilelik fizyolojik açıdan da son derece sağlıksızdır. Erken yaşta hamile kalan annenin kansızlık ve hipertansiyon hastalığına kapılma riski çok fazladır. Doğacak olan bebeğin prematüre, normal kilonun altında ve zihinsel gerilikle doğma olasılığı çok yüksektir. Ayrıca tam gelişmemiş bebeğin bağışıklık sistemi çok zayıf olacağından sürekli hastalık kapma riski de çok fazladır. Ayrıca bebek de anne kadar ruhsal olarak etkilenir. Sorumluluk alamayan, genç yaşta bir bebekle baş edemeyen annenin bebeği bu durumdan oldukça etkilenir ve eğer bebek sağlıklı yetişse bile ileriki hayatında bu izleri taşıma olasılığı çok yüksektir.
Doğum Sonrası
Doğum sonrasında kadın doğum öncesinde yaşadığı gibi depresyon yaşayabilir, bebek kaybı, sakat bebek doğumu veya düşük gibi olgular yaşayabilir. Bu tip olgular kişinin hayatında ciddi travmalara sebebiyet verebilir. Ayrıca kadın doğum sonrasında fiziksel görünüşü ile ilgili de takıntılar geliştirebilir.
Doğum Sonrası Depresyon (Postpartum Depresyon)
Hamilelik sırasında ve sonrasında yaşanılan depresyon, sadece gebe olmaktan kaynaklı olmayabilir. Kişinin daha önce yaşadığı travmalar, ailesinde veya kendisinde olan psikolojik rahatsızlıklar, günlük hayattaki stres faktörleri de depresyonu tetikleyebilir.
İnsan beyninde salgılanan hormonlar direk olarak insanın ruh halini etkiler. Hamilelikte değişen hormonlar beyin kimyasını da etkilediğinden depresyonun oluşmasına sebebiyet verebilir.
Doğum sonrasında gelişen depresyona “Postpartum depresyon” adı verilir. Doğum sonrasında depresyonu tetikleyen yine değişen hormon seviyeleridir. Hamilelik sırasında kadınlık hormonları olan östrojen ve projesteron seviyeleri çok yüksektir. Doğumu takiben 24 saat içinde ise bu hormonlar hızlı bir şekilde normal seviyelerine dönerler. Bu tür büyük ve hızlı bir değişiklik depresyonu tetikleyebilir.
Ayrıca hamilelikte tiroit hormonları da yükseliş gösterir. Kadınlık hormonları gibi tiroid hormonu da doğumdan sonra hızla düşer, düşük seviyeli tiroit hormonu depresyona sebebiyet verebilir.
DOÇ. DR. ADNAN ÇOBAN
PSİKİYATRİST-PSİKOTERAPİST
Doğum Sonrası Depresyon (Postpartum Depresyon) hakkında bilgi almak isterseniz eğer ki; İlgili linke tıklayabilirsiniz.
Boş Yuva Sendromu
Boş yuva sendromu, çocukları evden ayrıldığında ebeveynler tarafından ...
Cinsel Fiziksel Duygusal Taciz
Duygusal taciz/istismar/şiddet çoğunlukla kadınların maruz kaldığı ve ...
Kadın ve Estetik
Kadınlarda görünüme ve estetiğe verilen önem tarihteki her dönem boyun...