Yas sevilen birinin kaybı durumunda yaşanan bir duygusal dışavurum yaşantısıdır. Geri dönmesi mümkün olmayan bir kaybın sonunda oluşur. Genellikle dede, büyükanne, baba, anne, eş, çocuk, kardeş gibi çok yakın ve sevilen birinin kaybı sonrasında geliştiği düşünülse de sevgiliden ayrılma, kol, bacak, göz gibi bir uzvun kaybı, iş kayıpları, iflaslar, okul kayıpları, evde yetiştirilen kedinin, köpeğin, kuşun kaybı da bu reaksiyona sebep olabilmektedir.

Kişilik Yas Tutmayı Etkiler

Yas tutma biçimi, kişiden kişiye farklılık gösterir. Bu farklılık genellikle karakter yapısından kaynaklanır. Ancak hayat tecrübesi, kaybedilen kişinin kaybeden kişi için önemi, sosyal ilişkileri, o anki sağlık durumları da yas tutma sürecini etkiler.

Yas’ın Üç Evresi Vardır

Şok ve İnkâr Dönemi:

Kişi bu dönemde aşırı bir üzüntü çektiğinden kaybettiği kişinin ölümünü bir türlü kabullenemez. Çok yalnız kalacağını düşünmek istemediği için inkara başvurur. Özellikle kaybedilen kişi baba, anne gibi çok yakın biriyse, yas tutan kişi kaybettiği kişi ölmemiş gibi davranır. Mesela yemeklerde kaybedilen kişiye masada yer ayırma, ekstra bir tabak da onun için koyma, elbiselerini ütüleyip hazırlama, telefonuna mesajlar bırakma, yoldan gelmesini bekleme gibi tutumlar içine girebilir.

Sıkıntı Huzursuzluk Hali ve Sosyal Geri Çekilme Dönemi

Bu dönemde ölüm kabullenilmeye başlar. Ama yine de işe gitmek istemez, gitse de verimli olamaz, arkadaşlarıyla iletişime geçmeyi reddeder, bazen en yakınıyla bile konuşmaktan çekinir, öz bakımını aksatır, banyo yapmaz, evi temizlemez. Bu aşamada yasın depresyona dönüşme riski yüksektir.

Yeniden Yapılanma Dönemi

Birinci ve ikinci evreyi depresyona girmeden geçmeyi başarabilen kişiler sağlıklı yas sürecine girmeye başlarlar. Yavaş yavaş günlük hayata adapte olurlar. Çalışmaya, evine ve kendine bakmaya, dostlarıyla ve akrabalarıyla görüşmeye başlarlar. Bu kaybettikleri kişiyi unuttukları anlamına gelmez. Tabi ki onları unutmazlar, özlerler ve bazen ağlarlar, ama hayata devam ederler.

Yas İle İlgili Yanlış İnanışlar

  • Kaybedilen kişinin acısını görmezden gelmeye çalışmak ve yaşanması gereken kederi sürekli içeri tıkmak olayları daha da kötüleştirecektir, Bu sebeple kişinin belli bir süre yasını doyasıya yaşamasına izin verilmeli. “Sen büyüksün, sen kuvvetli olmalısın, sen ailene destek olmalısın, ölenle ölünmez, bak hayat devam ediyor” gibi sözler hem sinirlendirici hem de sıkıntı verici olur.
  • Ağlamak kayba verilecek en doğal ve normal bir tepkidir. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki ağlamaması kişinin yas tutmadığı anlamına gelmez.
  • Yas süresi kimse tarafından bilinemez. Ancak 3-6 ayı geçtiği halde reaksiyonun şiddetinde azalma olmadıysa bir rahatsızlığa işaret eder. Burada kriter hayatı ne derecede ve ne kadar yoğun bir şekilde etkilediğidir. 

Yas ve Toplum

İçinde bulunduğumuz toplumun değer yargılarına, kültürüne, geleneğine, örf ve adetlerine göre yas tepkisi değişiklik arz eder. Ülkemizde her bölgenin kendine has bir yas yaşantısı vardır. Ağıtlar yüzyıllardır Anadolu insanının yasını yaşamasına hizmet eder. Ortaasya’da “sıgıt” adı verilen bir müzik formu sırf ölenlerin ardından okunmak içindir. Askerlerin cenaze törenlerinde çalınan “cenaze marşı” bir nevi bir yası ifade eder. Mehmet Akif Ersoy’un “Çanakkale Şehitlerine” şiiri ile “Çanakkale Türküsü” Çanakkale savaşlarında, “Yemen Türküsü” Yemen savaşında kaybedilen  şehitlerimizin anısına yazılmıştır. Bu türküler ve şiirler her okunduğunda şehitlerimizin yasını bir kez daha yaşarız.  Sonuç itibarıyla sosyal eğilimler ve kültür kaybın acısını dindirmek için kişilere seçenekler sunar ve onları rahatlatır. İçinde bulunduğumuz toplum yasın gidişatını belirlemede en az kişilik kadar önemlidir.

“Ne Zaman Bir Hekime Başvurmalı?”

Ölümden sonraki bir iki aylık sürede gözlenen depresif belirtiler bir hastalık olarak kabul edilmez. Yasla depresyonu ayıran iki temel özellik vardır. Yasta depresyonda olduğu gibi intihar düşüncesi ve özgüven kaybı gözlenmez. Eğer bu duygular ortaya çıkmışsa, yas reaksiyonu süresi 6 ayı geçmişse ve kişi hala işine gitmiyor, sosyal sorumluluklardan ve ilişkilerden kaçıyorsa bir psikiyatriste başvurmak gerekir.

DOÇ. DR. ADNAN ÇOBAN

PSİKİYATRİST-PSİKOTERAPİST

Depremin Ruhsal Yaralarını Sarmak

İzmir depremi yine bizleri kahreden kayıplarla derinden...

Yeni Kollektif Travmamız: Deprem

Travma bir bireyin fiziksel, ruhsal ve zihinsel bütünlüğünün tehdit al...

Psikolojik Travma Nedir?

Psikiyatride birçok ekol vardır. B u ekoller ruhsal hastalıkların sebe...